Edebiyat hastası Johnny Trotz, okulda başarılı bir öğrenci olan Martin Thaler, karnı her zaman aç ve tombul Matthias Selbmann ile ufak tefek bir çocuk olan Uli von Simmern, Johann Sigismund Yatılı Okulu'nda eğitim görmektedirler. Bir gün Noel için bir tiyatro oyunu hazırlamaya karar verirler. Ancak rakip okul bir öğretmenin öğrencisini kaçırır. Ayrıca güzel yazı notları da kaçırılmıştır. Bu nedenle rakip okulla savaşmayı düşünürler.
Sebastian, rakip okulun elebaşının evine gider. Arkadaşlarının serbest bırakılması ve defterlerinin geri verilmesi ister.Fakat kabul edilmez. Tam kavga başlayacağı sırada Sigara İçmez ortaya çıkar ve böylece kavga ederlerse polisin ve okul idarelerinin her şeyden haberdar olacağını ve başlarının belaya gireceğini söyler. Kavga yerine onlara bir öneride bulunur. Her okuldan birer kişinin yumrukla düello etmesi, yenilenin yenenin şartlarına uyması önerisini sunar. İki taraf da bunu kabul eder.
Karşı tarafın kavgacısı Wawerka, diğer tarafınki ise Matthias olur. Kısa bir kavgadan sonra, Matthias rakibini yener. Ama karşı tarafın öğrencileri sözlerinde durmazlar. Yeniden savaş düzeni alınır. Kar topu stokları arttırılır. Birden bire kartopu yağmuru başlar. Bu arada Martin, Johnny ve Sebastian rehineyi kurtarmanın peşindeler. Rakip okulun ele başısının apartmanlarının kömürlüğünde, başında iki nöbetçi olan arkadaşlarını kurtarırlar. Fakat defterler yanıp, kül olmuştur. İki nöbetçiyi bağlayıp, hızla savaş alanına dönerler. Savaş alanına döndükten sonra arkadan saldırarak savaşı kazanırlar. Ama defterler kül olmuştur.
Edebiyat hastası Johnny Trotz, okulda başarılı bir öğrenci olan Martin Thaler, karnı her zaman aç ve tombul Matthias Selbmann ile ufak tefek bir çocuk olan Uli von Simmern, Johann Sigismund Yatılı Okulu'nda eğitim görmektedirler. Bir gün Noel için bir tiyatro oyunu hazırlamaya karar verirler. Ancak rakip okul bir öğretmenin öğrencisini kaçırır. Ayrıca güzel yazı notları da kaçırılmıştır. Bu nedenle rakip okulla savaşmayı düşünürler.
Sebastian, rakip okulun elebaşının evine gider. Arkadaşlarının serbest bırakılması ve defterlerinin geri verilmesi ister.Fakat kabul edilmez. Tam kavga başlayacağı sırada Sigara İçmez ortaya çıkar ve böylece kavga ederlerse polisin ve okul idarelerinin her şeyden haberdar olacağını ve başlarının belaya gireceğini söyler. Kavga yerine onlara bir öneride bulunur. Her okuldan birer kişinin yumrukla düello etmesi, yenilenin yenenin şartlarına uyması önerisini sunar. İki taraf da bunu kabul eder.
Karşı tarafın kavgacısı Wawerka, diğer tarafınki ise Matthias olur. Kısa bir kavgadan sonra, Matthias rakibini yener. Ama karşı tarafın öğrencileri sözlerinde durmazlar. Yeniden savaş düzeni alınır. Kar topu stokları arttırılır. Birden bire kartopu yağmuru başlar. Bu arada Martin, Johnny ve Sebastian rehineyi kurtarmanın peşindeler. Rakip okulun ele başısının apartmanlarının kömürlüğünde, başında iki nöbetçi olan arkadaşlarını kurtarırlar. Fakat defterler yanıp, kül olmuştur. İki nöbetçiyi bağlayıp, hızla savaş alanına dönerler. Savaş alanına döndükten sonra arkadan saldırarak savaşı kazanırlar. Ama defterler kül olmuştur.
Rıfat İlgazın “Hababam Sınıfı”na çok benzeyen bir sınıf anlatılmaktadır. Çocuklar, tüm yaramazlıklarına karşın, temiz ve dürüsttürler. Onları da ancak, aynı sıralardan geçmiş olanlar anlayabilirler.
Yer yatılı bir lisedir. Kahramanlarımız edebiyat meraklısı Johnny Trotz, sınıf birincisi Martin Thaler ve karnı her vakit aç olan Matthias Selbmann, Fridolin, Uli ve daha birçokları… Kah*ramanlarımızdan Matthias ne kadar iri ise, Uli de o kadar ufak tefekti… Her an bir şamata, her an bir gırgır yapmak için fırsat kollayanlar çoğunlukta olduğundan, gülmek ve kendine gül-dürtmemek için daimi dikkat göstermek gerektiğinin şuurunda (!) olan talebelerin çokluğundan; dövüşsüz, şamatasız, gürültü*süz nerede ise bir dakika dahi geçtiği görülmemiştir. Hemen her okulda olduğu gibi, üst sınıflar İle alt sınıflar arasındaki çekişme*lerden doğan dövüşler ve hır-gürler de İşin cabası…
Dövüşler, yalnızca alt ve üst sınıflar arasında olarak hudutlu de*ğildi. Ayrı olarak, diğer okulların talebeleri ile de sık sık yapılırdı.
Hasılı diyebiliriz ki, “Uçan Sınıf, Almanyada bir okulun
“Hababam Sımfı”dır.
Kahramanlarımız, Noel kutlamaları için spor salonunda ser*gilenecek olan, Johnnynin yazdığı “Uçan Sınıf İsimli oyun için hazırlanıyorlardı. Oyun, beş perdeden oluşuyor ve tabir yerindeyse ileriye yönelik bir kehanete dayanıyordu. Belki de ileride uygulanacak bir Öğretim yolunu vurguluyordu. İlk perdede, bir lise öğretmeni coğrafya dersini yerinde işlemek için bütün sınıfla beraber uçakla yola çıkıyordu… İkinci perdede uçak Vezüv Volkanlarındaki kraterlerin kenarına iniyordu… Üçün*cü perdede sınıf, Gizedeki piramitlerin yakınına iniyordu… Dör*düncü perdede “Uçan Sınıf Kuzey Kutbuna iniyordu. Öğretmen*lerinin yaptığı bir yanlışlık neticesi uçağın irtifa dümeni bozuldu*ğu için, beşinci ve son perdede göğe çıkıyorlardı. Gökte Petrus
onları bekliyordu… Petrus büyülü yöntemi söylüyor ve yere ini*yorlardı…
Tabiî her perdede, yapılan gösteriler bununla hudutlu değildi. Sözgelişi, üçüncü perdede, kahramanlarımız gazetelere uydudan fotoğraflar gönderiyorlardı.
J.
Kahramanlarımızın sık sık ziyaret ettikleri “Sigara İçmez” is*mini taktıkları bir adam vardı. Sigarayı da fosur fosur içerdi. Al*man Demiryollarından satın aldığı bir vagonda yaşıyordu. Vago*nun kapısında “Sigara İçilmez” levhası olduğu gibi durduğu için, bu ismi takmışlardı. Çocuklar bu adamı en az öğretmenleri kadar seviyorlardı.
Bir gün rakip okulun talebeleri, bir öğretmenin erkek çocuğunu re*hin almışlar, ayrı olarak bir hayli talebenin defterlerine de el koymuş*lardı. Yeniden bir savaş vakiti gelmişti. Savaş sloganları “Çelik Bir*lik” idi. Önce bir elçi göndermeyi kararlaştırdılar. Elçi Sebastian, rakip okulun elebaşının evine gitti. Arkadaşlarının serbest bıra*kılması ve defterlerinin geri verilmesi taleplerini iletti. Kabul e-dilmedi. Gruplar savaş düzeni aldılar. Tam dövüş başlayacaktı ki “Sigara İçmez” ortaya çıktı ve böyle dövüş ederlerse polisin ve okul idarelerinin her şeyden haberdar olacağını ve başlarının belaya gireceğini söyledi. Teklifi, her okuldan birer kişinin yum*ruklu düello etmesi, yenilenin yenenin koşullarına uyması İdi. İki taraf da bunu kabul etti.
.....
Karşı tarafın dövüşçüsü Wawerka, bu tarafınki ise Matthias i-di. Kısa bir dövüşten sonra, Matthias rakibini yenmişti. Ancak, karşı tarafın talebeleri sözlerinde durmadılar. Yine savaş düzeni alındı. Kar topu stoklan arttırıldı. Herkes “Hücum!” buyruğunu bekliyordu. Nitekim aniden kartopu yağmuru başladı. Aynı zamanda Martin, Johnny ve Sebastian rehineyi kurtarmanın peşin*deydiler. Nitekim rakip okulun elebaşısının apartmanlarının kö*mürlüğünde, başında iki nöbetçi olan arkadaşlarını kurtardılar. Ancak defterler yanıp, kül olmuştu. İki nöbetçiyi bağlayıp, hızla savaş alanına döndüler.
Günlerdir yağan kar durmuş, Noele ise yalnızca bir iki gün kalmıştı. Okul müdürünün odasında, hesap veriyorlardı. Bay Bökh, talebelerini çok seviyordu. Onlara geçmişte yaşanmış bir hikâye anlattı:
“Bundan yirmi sene önceydi, Dokuzuncu sınıfta cesaretli ve gayretkeş bir talebe vardı. Haksızlıklar karşısında tıpkı Martin Thaler gibi öfke*lenirdi. Gerekirse Matthias gibi kavga ederdi. Uli gibi evini özlerdi. Sebastian gibi aklı selim kitaplar okur, Janathan gibi bahçede saklanır*dı. Bir gün bu çocuğun annesi çok hasta oldu. Okuldan kaçarak annesini görmeye gitti. Dönüşte yakalandı. Dışarı çıkmama cezası aldı. Yeniden kaçtı, yeniden annesini görmeye gitti. Yine yakalandı. Bu sefer sınıf öğret*meni dört hafta dışarı çıkmama cezası verdi. Yine kaçtı, annesini görmek için. Yakalandı, bu sefer müdür tarafından oda mapusu ile cezalandırıldı. Yine kaçtı, nasıl mı, bir arkadaşı onun yerine mapus yatmayı kabul ettiği için. Arkadaşıyla arası çok iyiydi. Okul bittikten sonra da müzakereye devam ettiler; fakat arkadaşının bir kaza neticesi ailesini kaybetmesiyle ortadan kaybolması bir oldu. O gün bugündür de onu görmedi.”
Hikâyeye dönersek; “müdür, çok öfkelenmişti. Diğer çocuk her şeyi anlatınca, olayı anladı ve iş tatlıya bağlandı. Bu öğrencinin kim olduğunu biliyor musunuz!” diye meselece, hepsi ansızın “Sizsiniz.” diye cevapladılar. “Sizi gidi haylazlar, toz olun gözümün önün*den1.” diyerek hepsini gönderdi.
Çocukların hepsinin sınıf öğretmenlerine olan saygı ve sevgi*leri bir kat daha artmıştı. Aralarında, arkadaşı için oda hapsini kabul eden kişinin kim olduğunu konuştular ve buldular: “Sigara İçmez.”
Profesör Kreuzkama defterlerin yakıldığını anlatmak zo*runda kaldılar. Aynı zamanda, kimi yaramazlar, küçük Uliyi, sınıfın çöp sepetinin içine koyup, duvara asmışlardı. Profesör, hepsine cezayı verdi: “İşlenen her suçta, suç sadece o suçu işleyende değildir, suçun işlenmesini engellemeyen de suçludur.” tümcesini beşer defa yazacaklardı.
Uli, kendisine korkak ve çelimsiz denmesine sürekli kızıyor*du. Son olay, iyice kafasını bozmuştu. Sepet olayından bir gün sonra, elinde şemsiye ile ikinci kattan, bahçenin karlı tabanına atladı. Herkes şok olmuştu. UH, ne kadar cesur olduğunun mesa*jını böyle vermişti. Neyse ki, sadece sol ayağı kırılmış, biraz da kabarga kemikleri ezilmişti o kadar. Ama, Noelde ailesinin yanı*na gidemeyecekti.
Aynı zamanda çocuklar yaptıkları bir tasarıyla Justus lakabını taktık*ları öğretmenleriyle Sigara İçmezi buluşturdular.Tahminleri doğ*ruydu. Öğretmenin söz ettiği kayıp arkadaş, Sigara Içmezin ta kendisiydi.
Martin, annesinden gelen mektubu okul postasından aldı. Annesi, mektupta yol parası olan sekiz lirayı gönderemediğini, babasının işsiz olduğunu, ne olursa olsun cesur ve dayanıklı ol*masını, hiçbir zaman ağlamaması gerektiğini yazıyordu. Beş liralık da pos*ta pulu göndermişti.
Oysa kî Martin mektubu okuduktan sonra “Benim Güzel An*neciğim” diyerek ağlıyordu.
Ulinin bu atlayışı, Noelde oynayacakları oyunu tehlikeye sokmuştu. Sekizinci sınıftan bir öğrenci buldular.
Akşam, Justus bütün öğrencileri toplayarak, onlara Ulinin yaptığı şekilde cesaretin ispati an amayacağım söyledi. Ayrıca, öğrencilerden, bir akşam için kendisine müsaade etmelerini, bu müddet zarfında da uslu olmalarını rica etti. Sigara Içmezin piyano çaldı*ğı barda bir bira içecekti.
Şehir uzaktaydı. Yine de yürüdü. Tabelasında “Son Damlasına Kadar” yazan restorandan İçeri girdi. “Sigara İçilmez” bil masada oturmuş kendisini bekliyordu. Kucaklaştılar. Konuşmalarının büyük bölümünü kahramanlarımız oluşturuyordu. İkisi de bu çocuklar okuldan mezun olmadan, yerlerinden ayrılmamakta kararlı olduklarını birbirlerine söylediler.
Gece yarısından sonra, şehiri bir baştan geçerek döndüler. Yanlarında, yirmi yıllık anıları da birlikte yürüyordu.
Okulun son günü idi. Çoğu talebe, noel Desturu için bavulları*nı dahi toplamıştı. Martin, Noelde gidemeyeceğini hiç kimseye
söylememişti. Okulda kalmak (yalnızca Johnnye serbestti, o da ailesi olmadığı için) yasaktı. Bakalım ne olacaktı?
Yeniden, bu akşam oyun de oynanacaktı, evvelce iki prova da*ha yapıp iyice hazırlandılar. Sonra, hep beraber Uliyi ziyaret edip, ona moral verdiler.
Nihayet oyun zamanı geldi. Çok güzel oynadılar. “Sigara içmez” de seyirciler arasındaydı. Sonra Justus, asıl mesleği doktor*luk olan “Sigara İçmez” in, bundan böyle okul doktoru olarak gö*rev yapacağını söyleyince, çocuklar “Hurra” diye havaya fırladı*lar. Çok güzel bir akşam geçirmişlerdi.
Gece, Justus ve Sigara İçmez, birlikte yatakhaneleri gezer*ken, Martinin bir şeyler mırıldandığını fark edip, biraz eğildiler. Uykusunda, “Ağlamak netlikle yasaktır.” diye sayıklıyordu.
24 Aralık günü, ortalık tam bir ana baba günü İdi. İnenler, çıkanlar, koşturanlar… Matthias, Uliye veda etti. Johnny, UU ile birlikte kalacak diye seviniyordu. Martin ise hiç gözükmemişti.
Bütün el ayak çekilmiş, Justus son kontrol gezintisini yapı*yordu. Martini gördü. Sıkıştırınca, Martin hıçkıra hıçkıra ağla*maya başladı. Olup biteni öğrenince, zorla ona para verip evine gitmesini söyledi. Martinin daha önceki keyfi yerine gelmişti. Ulinin yanına çıkınca, anne ve babasının ziyarete gelmiş olduklarını gördü. Hepsi ile vedalaştı.
Noel akşamı, her tarafta koyu bir kış karar sürüyordu. Martinin anne ve babası, camın önünden hem dışarıya bakıyor, hem de sohbet ediyorlardı. “Martın ne yapıyor acaba?” diye konuştu, annesi. Babası da “Umarım ağlamıyor dur.” deyince, “Bana söz vermişti, ağlamayacaktı, gerçi ben de hep ağladım ya…”
Kapı çalar gibi oldu. Bir daha… Kim olabilirdi acaba? Kadın kapıyı açtı, Martin karşısındaydı. Sevinçleri görülmeye değerdi.
Martinin kendi eliyle, öğretmenine yaptığı kartpostalın ar*adalenine babası şunları yazdı: “Sayın Bökh, bize verdiğiniz bu canlı Noel armağanı için size sonsuz teşekkürler…”